Modernizm akımı, 20. yüzyılın başlarında tasarım ve mimariye büyük damga vurdu. Akımın temsilcisi mimarlar ve onların işleri bugün dahi birçok okulda tasarımın temelleri öğretilirken örnek gösteriliyor. Mimarlarının kendi zamanlarının çok ötesindeki tasarım anlayışları bireysel olarak bugüne kadar gelmiş olsa da akımın genel anlayışı bugün çok da işler halde değil. Bu durumu farklı noktalardan inceleyebilmek için öncelikle Modernizm’i anlamak ve onu kendi döneminin şartlarına göre değerlendirmek gerekiyor.
Modernist Anlayış Hiçbir Devlet, Kurum ya da Kişiye Bağlı Değildir.
Modernizmin bugün en çok eleştirilen noktalarından birisi, manifestosunda hiçbir devlet, kişi ya da kuruluşa bağlı olmadığını ilan etmiş olmasıdır. Bu ilk bakışta takdir edilecek özgürleştirici bir yaklaşım gibi görünse de modernist mimarlar ‘kimseye’ bağlı olmamaktan bahsederken buna kendi müşterilerini de katmışlardı. Onlar için önemli olan ne müşterilerinin istekleri ne de yapının ihtiyaçları idi. Asıl olan mimarın tasarım kararıydı ve bunun değişmesi talep dahi edilemezdi. Kendi zamanında dahi çokça eleştiri alan bu tutumun bugün herhangi bir ülkedeki mimarlık sektöründe işlemesi elbette mümkün değil.
Ancak kimseye bağlı olmama ve bu durumdan taviz vermeme anlayışı o günün şartlarında değerlendirildiğinde bir noktaya kadar kabul edilebilir görünüyor. Dönemin mimarları da savaşın ve her gün sayıları artan siyasi toplulukların içinde hayatta kalmaya çalışan insanlardı. Bu durumda zamanla bir grubun içine çekilmek istemiyorlarsa bu tarz bir duruş sergilemekten başka seçenekleri olmadığını söyleyebiliriz.
Peki, modernizmin kimseye bağlı kalmama anlayışı nasıl oluyor da tasarımların tek tip kalmasına sebep oluyor? Bunun en önemli sebebi elbette tasarım sürecinde mimarları sınırlayan, zorlayan hiçbir nokta olmaması. Kendi yarattıkları birbirinden güçlü mimari üsluplara sahip dünyaca ünlü mimarlar dünyada birçok farklı yere işler yapıyorlar. Ancak ne müşteri isteklerini ne de çalıştıkları bölgenin kültürünü, koşullarını dikkate alıyorlar. Bu durumda da yaşayan yalnızca mimarların imza niteliğindeki üslupları oluyor.
Mimar, iklim özellikleri kendi ülkesinden çok daha farklı olan bir bölgede çalışırken hem kendi üslubunu devam ettirmeye hem de yapıyı iklim şartlarına uygun halde inşa etmeye çalışmıyor. Villa Savoye örneğinde gördüğümüz gibi yalnızca kendi üslubuna uygun tasarımı ortaya koyuyor ve bunun ortaya çıkardığı sorunları tasarımını değiştirerek çözmeyi reddediyor. Bu durumda elbette üsluplar gelişip çeşitlenemiyor. Dünyanın çok farklı yerlerinde üslupları çok güçlü ve mimari açıdan değerli yapılar inşa edilmiş oluyor. Ancak bunlar coğrafyaya yabancı kalıyor hatta bazen yapıya dair temel sorunlar çözülemediği için kullanılamıyorlar.
Modernizm Yerel Üslupları Kabul Etmez
Moderizmin oluşturduğu çizgi günümüz yapı şekillenişini temelden etkiledi. Tüm dünyanın estetik algısında bir değişime yol açtı. Ancak modernizm birçok açıdan bugün tartışılan konulara ve mimarinin eğildiği alanlara yetemiyor. Tarihi bağlar da dâhil olmak üzere yerelliği reddeden yapısı, günümüzün kültür çeşitliliğini savunan anlayışına ters düşüyor. Üstelik günümüzde çokça tartışılmakta olan sürdürülebilir mimari, restoratif mimari gibi kavramların gereklilikleri de görece uzun süre önce ortaya çıkmış olan modernizm ile bağdaşmayabiliyor. Günümüzde yeşil mimari, enerji tasarrufu gibi kavramlar oldukça önem kazandığından modernizm ilkelerinin bu noktalarda yetersiz kalması çok normal. Kendi ortaya çıktığı dönem de dahil olmak üzere uzun yıllardır bu tarz eleştiriler alan modernist akım, her şeye rağmen mimari anlayışımızı kökten etkilemiş bir oluşum. Bize kazandırdığı tasarım ve estetik anlayışı bugün hala daha yapılarımızı biçimlendirmede etkili oluyor. Her akım gibi süreç içinde ihtiyaçlara cevap veremeyerek yerini bir başkasına bırakması ise çok normal. Bu açılardan modernizm ile ilgili doğru çıkarımlara ulaşmanın yolu onun ilkelerini kendi dönemi içinde değerlendirmektir. Ayrıca günümüz mimarlığına kazandırdığı değerler de kesinlikle unutulmamalıdır.
Ecemnaz Yaşar
Comments