Pin Mimarlığı
- Gizem Tan
- 17 Ara 2018
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 11 Oca 2019

Tasarımcıların Wikipediası olan Pinterest mecrası sanırım çağımızın en büyük tasarım hastalıklarından olsa gerek. Böyle dediğime bakmayın ben de kullanmıyor değilim. Projede ''Ya şuraya ne koysam?'' , ''Burası boş kaldı, nasıl bir tasarım yapsam?'' diye tıkandığımızda hepimizin ilk Google'da aradığımız kelime ‘'pinterest'’ oluyor. Peki yaşadığımız o an ki probleme internetten bulduğumuz bir çözüm ne kadar tasarımımıza bizden bir parça olabilir? Buna ne kadar tasarım diyebiliriz? Aslında bu durum bizim yaratıcı yönümüzü törpülemez mi? İşte böyle sorgulamaya devam ettiğimde, ne yazık ki günümüz yapılarının geçmiş yapılardan daha geride olduğunu söyleyebiliriz. Diğer ülkelerde bu böyle olmasa da. Peki geçmiş tasarımcılarla, şuan günümüzde hala tasarımcı olan insanların arasında ki farklar nelerdi? Sanırım yaşam şartları, savaşlar, dönemin siyaseti ve o günün teknolojisi vs. etkenler mevcuttu.
Eskilere biraz gidersek, bana tasarımları en değişik gelen isimlerden biri Gaudi ve daha eskiye gidersek Yunan, Roma, Helen döneminin mistik mimari eserleriydi. Örneğin, Gaudi’ye objektifi biraz daha yakınlaştıralım, bu adam İspanya'da Katolonya 'da doğmuş. Ayrıca babadan devraldığı bir mesleği de yok, babası bakırcı ustasıymış. Üstüne üstlük 13 yaşında katolik bir din okuluna gitmiş. Bir tasarım okulu değil yani. Düşünsenize bizim ülkede de bakırcı çırağı olarak büyüyüp sonrada imam hatip okuluna gidip üniversitede de mimarlık okuduğunu. Tezat bir kültür harmanlanması... Dikkatimi çeken onun hakkında ki yazılarda Gaudi’yi, Gaudi yapan şeyin Barcelona kenti olduğu. Ki o dönem Barcelona'nın sanatsal etkinlikleriyle zirve yaptığı bir dönemmiş. Peki, böyle bir standart yaşamdan bu kadar özgün fikirli bir mimarın çıkması nasıl gerçekleşmiş? Bana kalırsa, Gaudi’nin en önemli özelliği bakmakla görmek arasında ki o ince çizgiyi yakalamış olmasıdır. Tasarımlarındaki o asimetrik anlayışın sebebi doğaya gözünü çevirmiş olması desek yanlış olmaz. Bitkilerin ve meyvelerin dokuları, formları, renkleri vs. en ince detaylarına kadar gözlemlemiş bir tasarımcı. Hayvanların anatomik yapıları, habitat zincirleri vs. yine dikkatinden kaçmayan konu. Önem verdiği yapıların topoğrafik konumları, yine geometrik biçimleri, kullanılan malzemeler en yakından merceği altındaydı. O zaman soru şu: ''Bu adamın interneti ve pinteresti yoktu ve gayet sıradan bir yetiştirilme biçimiyle büyümüştü. Ölmesi üzerine de yarım kalan Sagrada Familia Bazilikası hala tamamlanamayacak bir tasarım hilesine sahip ve bu güçlü tasarım yeteneğinin kaynağı nerden geliyordu?'' Sanırım bütün bu soruların cevabı Gaudi’nin ctrl+s yapmayıp, aslında küçük bir mantarın o şemsiye formunu biraz daha soyutlayıp, biçimi ile ufak değişiklikler yaparak, üzerindeki dokusunu da konstrüktif malzemelere uyarlayıp bir mekâna dönüştürmesiydi. Doğada düzlük bulunmadığı içinde çoğu yapılarında yükseklik farkları, eliptik dönüşler, şişkin çıkıklıklar ve yine simetriyi bozan asimetrik destekler onun mimarlık anlayışının kurallarıydı.
Gel gelelim benim gözlemlerim sonucu günümüz ve daha eski tasarımcıların arasındaki fark, teknolojinin getirdiği o rahatlık ve kolaylıktır. Bu bizi biraz tembelliğe itiyor ve yaratıcı sorgulayıcı yönümüzü törpülüyor. Çünkü sorunlarla karşılaştığımızda, elimizin altında bizim yerimize çözüm bulan bir Google var. Teknolojinin iyi yanları da var fakat bunun gibi kötü yanları da var. Tasarım dediğimiz şey aslında bana kalırsa kapağı olmayan bir kutuyu açma sürecidir. Bu süreçte kapağı bulurken yaşadığımız o engeller bizim aslında yaratıcı yönümüzü ortaya çıkaracak küçük zorluklardır. Ancak bu küçük zorluklara kendimiz çözüm bulabildiğimizde ortaya bir tasarı çıkacak ve buna işte o zaman tasarım diyebiliriz.
GİZEM TAN
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ 2.SINIF ÖĞRENCİSİ
Comentários