Böyle bir başlıkla karşılaşınca insanın aklından türlü türlü düşünceler geçiyorken aslında benim bugün değinmek istediğim çok farklı bir konu; kültürümüzün yapı taşlarından tarihi dokularımızı korumada yeni yetme bir iç mimar adayı ve halihazırda bir öğrenci olarak nasıl mücadele verdiğimden bahsetmek istiyorum.
Her mimarın, iç mimarın mesleki anlamda bazı hassasiyetleri muhakkak ki vardır, konu hassasiyet olunca benim aklımda canlanan ilk başlık ‘'Bir koruma projesi, koruma dahi yapılmadan, yapıyı daha ne kadar ziyan edebilir.'’ şeklinde. Durum böyle olunca üç aylık yaz sürecimi tarihi yapıları korumaya gönül vermiş bir ekiple Bilecik'te geçirdim. Sizinle paylaşmak istediğim esas nokta ise; farkındalık. Farkında olmadan yarar sağladığı düşüncesiyle atılan tüm adımlar tarihin ilmek ilmek işlendiği bu yapılarda ne yazık ki geri dönüşü olmayan zararlara yol açmış.
Alanı tanımlamak, ölçüleri almak, restorasyon önerileri geliştirmek ve daha pek çok teknik detayla sizleri sıkmayacağım. Belki de bu konuda aldığımız eğitim bilinçlenmemize çok az ışık tutuyorken tarihi değeri olan yapıların sadece saraylar, camiler, hanlar olduğuyla ilgili bir algı da oluşturulmuyor değil. Halbuki öyle mi?
Size mutluluğun resmini işte buradan çizmek istiyorum..
Bir sokak düşünün..
Sağınızda tarihi konaklar, solunuzda ince ince el emeğiyle işlenmiş ahşap çıkmaların olduğu dükkanlar, saçakların gölgesinde hala zanaatını işleyen yolun yarısını devirmiş ustalar, esnaf lokantaları, meraklı gözlerle pencerelerden sarkan ablaların, teyzelerin ne yaptığımızı anlamaya çalışan tatlı tatlı söylenmeleri, evlerinin bahçelerinden topladıkları meyveleri soluk soluğa bizlere yetiştiren en çokta kültürümün güzel insanı ve daha nice betimlemeler…
Kulağa ne kadar hoş gelse de bilinçsiz yaklaşımların esiri olmuş bir kentten bahsediyoruz. Tek katlı kendine has dokulu yapıların üzerinde yükseltilmeye çalışılmış beton bloklar maalesef ki bu mutlu resmi karalayan pek çok ayrıntıdan sadece bir tanesi. Fakat memnunuz ve daha da önemlisi mutluyuz, çünkü bugün Bilecik’ten başladığımız yolculuk, bizlerin, biz mimar ve iç mimar adaylarının doğru çözümleriyle hiç bitmeyecek. Bu mutluluğu tarif edebilecek en anlamlı fikir belki de, bundan çok uzun zaman önce emek veren meslektaşlarımın bu emeklerine ve sanatlarına sahip çıkma, koruma iç güdüsü diyebilirim.
Tarihi yapılarda korumaya ve onarıma yönelik çalışmalar son dönemlerde bazı akademisyenlerimizin yön vermesiyle önem kazanmış durumda. Tabi ki bu hiçbir zaman yeterli olmayacağı gibi pek çok kez taşlanmaya da çalışılacaktır. Çünkü öncelikler her zaman değişkenlik göstermekte ve pek çok gereksinim ileri tarihlere ertelenmekte.
Halbuki incelemelerde görüyoruz ki yapının kendisinden kaynaklanan çok ufak bozulmaları varken, çevreden kaynaklanan tahribatların artık onarımı bile düşünülemiyor. Yapının kendisinden kaynaklanan bozulmalar da en yaygın gördüğümüz kılcal çatlama minimumda iken; çevresel faktörlerden ve gereken itinanın gösterilmemesinden kaynaklanan malzeme kayıplarıyla çok sık karşılaşıyoruz.
Burada ki mutlu resim nerede derseniz de; hiçbir karşılık beklemeden tarihi yapılarımızı ve dokularımızı yeniden kazandırmaya niyetli koca yürekli meslektaşlarımız. Onlar iyi ki varlar ve umuyorum ki bu konuda ki eksiklerimiz daha güzel projelerle yerini bilinçli yaklaşımlara bırakır.
Sevgiler…
Büşra YOLDAŞ
İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı
4. Sınıf Öğrencisi
コメント