Binalar; özellikle fazlalaşan insan nüfusları sonucu ortaya çıkmış bir kavramdır denebilir. Çünkü her insan gurubu için tek katlı evlerin olması çok geniş alanların işgal edilmesi demek. Örneğin her katında dört daire bulunan 10 katlı bir binada, 40 aile oturursa şuan bu insanlar, tek tek bir katlı evlerde oturduklarında küçük bir mahalle oluşur. Yani aslında;
YÜKSELEN BİNALAR MANEVİYATI ZAAFA UĞRAYAN ŞEHİRLERİMİZİN ADETA
MEZAR TAŞLARINI ANDIRIR..
Okul dönemindeyken Kısıtlı Mekan dersini ilk alacak öğrenciler hasebiyle, bizden ütopik ama uygulanabilirliği de mümkün olabilecek, mümkünse kısıtlı bir mekan için tasarlanabilecek bir şey ya da bir çok şey, veya belki de sadece hayalimize sığabilecek bir mekan yaratmamızı istediklerinde hem şanslı hem de şanssız olduğumuzu düşünmüştüm. Bana göre ki şanslı yönümüz; attığımız ilk adımlardan, çıkan fikirlerle gelecek nesillere daha ufuk açıcı olabilmemiz, şanssız olduğumuz yönümüz ise; önümüz de hiç bir örnek olmaksızın olabildiğince beyin fırtınası yapmamız gerektiğidir. Çünkü dar mekanları, kullanışlı olarak tasarım haline getirme süreci çok zor, kullanımı ise oldukça kolaydır.
Bu tarz bir tasarım için, eğer ileriye dönük bir tavsiye de bulunmak gerekirse tam da şuan; artık biz iç mimarlar için daha iyi hayal etme ortamı yaratacak sanal gerçeklik gözlükleri gibi yardımcı unsurlarla, tıpkı kısıtlı bir mekandaymışız gibi bir hissiyat uyandırıp, hayal dünyamızın sınırlarını zorlamamızı sağlamamıza yardımcı olmanızdır. Evet, gerçekleşmesi belki zor bir tavsiye olmuş olabilir ama konumuz ütopya ise neden olmasın ? (:
Gerek derste gösterilen örneklerin kendi hayal dünyamda yarattığı çağrışımlarla, gerek kendi ütopyamda da bulunan bir projenin harmanlanması sonucu, bir sorun ve bu soruna bir çözüm araştırması düşündüm. Kurduğumuz ya da kurmakta zorunlu tutulduğumuz yer üstü yaşantısından sıyrılarak, aslında ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirilebilecek toprak altında başka bir şehir kurmayı hayal ettim. Beni buna iten en büyük neden ise çıkış kelimelerimden olan ‘mimarlığın sıfır noktasını aramak, sadelik ve tevazu’ anlamlarını bilmektir.. Evet, yaratılışımız gereği kendimizi bir yere ait olmak zorundaymışız gibi hissediyoruz belki ama yüzyılımızın direttiği sonuçlar doğrultusunda bu kibir dolu yüksek binalar aslında bizim yenildiğimiz zaafımızı da göstermektedir. Lakin unutmamalıyız ki, buralarda oturamayan insanların yaşam alanları da bizimkiler ile paralel gitmektedir. Yani çok zengin bir insanın yemek yemesi ve uyuması, dar gelirli bir insanın ihtiyaçlarıyla aynı ölçüdedir. Bununla birlikte aslında yükselen binalarımız, maneviyatı zaafa uğrayan şehirlerimizin âdeta mezar taşlarını andırıyor.
Zira mekanlara hayat veren insanoğlu, ruh ve bedenden müteşekkil bir varlık olduğu için beden buradayken, ruh dünyanın öbür tarafına hayalen gezinebilir. Beden kısıtlı bir mekana sığsa da ruh asla sığmaz. Çünkü ruh, darlanır, ruh bulanır. Örneğin; ruhumuz vücudumuzdan çıktığı vakit beden kabre sığsa da, canlı bir insan kabre asla ve kat’a sığamaz. Fakat mimar olarak, bize gelen projelerin metre karelerini bilemeyeceğimiz için, ruhun ve bedenin rahat edebileceği mekanları tasarlayabilmek ve kısıtlı mekanlarda geniş yaşam alanlarını en iyi şekilde sunabilmek bizim başarımız olacaktır.
Yer altında kurmayı düşündüğüm bu mekanda saydamlığa ithaf en şeffaf malzemeler kullanmayı, beslenme ihtiyaçlarını kendi geliştirdikleri topraktan gelen mahsullerle vermeyi, sıcaklık gereksinimini volkanik lavlardan gelen ısıyla, aydınlatmaları ise bu gelen sıcaklıkla birlikte cam panellerle birlikte sağlamayı düşünmüştüm..
Ütopik evet, ama konumuz tam da bu.
Peki ya sen, benim yerimde olsaydın tam olarak ne tasarlardın kendi hayali dünyanda?
Fikrimin çıkış noktalarını ve anahtar kelimelerini de senin için aşağıya not düşeceğim.
Umarım yardımcı olurlar.
Zamandan ve mekandan azade yaşadığımız böylesi bir poetik yaşamda, tüm zamansal ve kültürel angajmanlardan özgürleşerek zaaflarımıza yenilmediğimizi göstermek, bizlerin elinde.
Hayatımızın hiçbir evresinde tevazuyu elden bırakmamak ümidiyle...
Merve Özeş
İç Mimar
YERALTI YAŞAM PROJESİ
* “biçimin tamamen geri çekilmesi”,
* “bir yere ait olmak”,
* “zaaf”,
* “saklı özün şimdiki zaman içindeki tezahürü”,
* “sadelik” ve “tevazu”, “kibirsizlik”,
* “mimarlığın sıfır noktasını aramak”,
* “metafor”,
* “tevazu” bağlamında kelimenin çağrıştırdığı gösterişsizlik,
* “hayat, ölüm, mezar, ruh”,
* “yeryüzü, gökyüzü, yeraltı”,
* “yüksek binalar, beton yığınları”,
* “yeryüzü üzeri oluşan kirlilikler”
Comments