top of page

DOĞAYI TAKLİT: TASARIMDA BİYOMİMİKRİ

Tasarımcı Olmak

Bizler özümüzde tasarımcıyız. Bizim görevimiz, estetik ve ergonomiyi bir arada düşünerek yapıların ve mekanların oluşturulmasını sağlamaktır. Bunun için de tasarım ve sentez gücümüz yüksek olmalıdır. Yani algılarımızı sadece mimarlık alanına değil, diğer disiplinlere de açık tutmalıyız. Tasarım ve proje süreçlerimizde farklı disiplinler ile bir arada çalışma olanağı buluruz. Çok geniş bir yelpazesi olan bu disiplinlerden özellikle son yıllarda biyoloji ile sıkı bir iletişim halindeyiz.

Peki sizce mimarlık ve biyolojinin nasıl bir ilişkisi olabilir?

Bugün bu iki disiplinin kesiştiği bir noktaya parmak basacağız: biyomimikrik tasarım. Bilmiyorum daha önce duydunuz mu veyahut aşina mısınız? Gelin hep birlikte irdeleyelim.

Biyomimikri, disiplinler arası iş birliği gerektiren, doğanın düzeni ve işleyişinden ilham alarak, hatta tabiri caizse doğayı taklit ederek, belli başlı sorunlara çözümler üretmek anlamına gelmektedir. Peki biz neden doğayı taklit etme gereği duyuyoruz? Aslında cevabı çok basit. Küreselleşen dünyamızda bizler bile hayatta kalma mücadelesi verirken; doğa çoktan kendi kendine var olmayı başarabilmiş, kendi içinde sorunlarını çözmüştür. Hayvanlar, bitkiler, ayrıştırıcılar ve hatta mikroplar bile bu düzenin içinde kendine yer edinmiş, çözümün bir parçası olmuştur. Yaklaşık son yirmi yıldır yapılan çalışmalarda doğanın bu uyumu sayesinde ekosisteme, kentlere, mimar ve içmimarlara rehber olabilecek bilgiler elde edilmiştir.

Biyomimikrik tasarımın işleyişi kulağa komplike gibi gelse de aslında oldukça yalındır. Bu süreçte de önce sorun belirleniyor, daha sonra doğanın bu sorunu nasıl çözdüğü, diğer disiplinler aracılığıyla inceleniyor. Tasarım sürecinin, başlangıç hedeflerini ve parametlerini belirleyerek etkili bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Biyomimikrik tasarımla taşıyıcı sistemi, malzeme, biçim, üretim teknikleri gibi birçok konuyu doğadan ilham alarak tasarlamak mümkündür. Daha iyi anlamak adına biyomimikrik tasarımlara örnekler verelim:

 
Lotus Etkisi, Lotusan Kendi Kendini Temizleyen Boya:

''Lotus etkisi göz önüne alındığında esas olarak söylenmek istenen bu etkinin Lotus çiçeği yaprağında bulunan kendi kendini temizleme özelliğidir; bu tür bir etki bazı böceklerin kan

at ve vücutlarında da bulunmaktadır .'' (Gruber P., 2011) Bu bilgi, bilim insanlarını yeni malzemeler bulmaya yönlendirmiştir. Lotusan, binanın iç ve dış yüzeyinde kullanılabilen, kendi kendini temizleyebilen bir boyadır. Bir binanın en büyük kabuslarından biri nemdir. Bu tasarımla nemi yüzeylerden uzak tutarak, binanın yüzeylerinin nefes alması ve temiz görünmesini sağlanmaktadır.

Lotus yaprağı, doğadaki en iyi su geçirimsiz malzeme olarak bilinmektedir. Yüzeyi mum salgısı ile kaplı olan lotus, bu salgı sayesinde hidrofobiktir (su itici). ''Bonn Üniversitesi birkaç firma ile birlikte bir araştırma yapmış ve Lotusan adını verdiği içinde hidrofobik silika gibi nanopartiküllerin bulunduğu yapışkan bir film olan boyayı tasarlamıştır'' (Shimomura M., 2010). Bana sorarsanız son derece dahiyane olan bu tasarım doğadan ilham almanın gerekliliğini ortaya koymaktadır.

 
Esplanade Tiyatroları, DP Mimarlar,Michael Wilford ve Ortakları, Singapore

Esplanade Tiyatrosu'nun en dikkat çekici özelliği, ilk bakıldığında durian meyvesine benzemesidir. Durian meyvesi genelde Tayland gibi ülkelerde tüketilen egzotik bir meyvedir. Kabuğu o kadar serttir ki, kendini birçok fiziksel etkilerden koruyabilir. Bundan etkilenen tasarımcılar gün boyu güneşin açısına göre ayarlanabilen, tıpkı durian meyvesinin dikenleri gibi sivri uçlu panjurlar tasarlamıştır Bu sayede Singapur gibi çok fazla güneş alan ülkede yapı, güneşten korunmuş olacaktır.


 
Eden Bölgesel İklim ve Bitki Örtüsü Projesi, Grimshaw Architects, Birleşik Krallık

Eden Projesi, dünyanın en büyük serası olarak bilinmektedir. Bu göz kamaştıran yapı havasıyla, suyuyla, florasıyla birinci sınıf bir sanat örneği olduğunu gözler önüne sermiştir. Dışardan sabun köpüğü, böcek, atomlar gibi farklı şeyleri andıran yapı, çeşitli biyomları barındıran büyüleyici bir sergidir aynı zamanda.

Yapı, zeminin düz olmaması ve şiddetli yağışlardan dolayı çetrefilli süreçlerden geçmiştir. Ancak arazi güneye bakmaktadır, bu sayede güneşten aldığı verim çok fazladır.

Biyomimikrik çalışmalarıyla tanınan mimar Michael Pawlyn, Grimshaw Architects ekibine dahil olmuştur. Pawlyn: ''Doğadaki yapısal organizmalar hakkında, örneğin karbon molekülleri ve tek hücreli canlılar, uzun ve geniş bir araştırmanın yapılmasından sonra, bu devasa küresel formun yapısı beşgen ve altıgenlerle jeodezik düzenleme yapılarak çözülmüştür.'' Bu fikir her ne kadar çılgınca olsa da, istenilen forma uygun taşıyıcı sistemin nasıl olacağı konusunda önemli sorunları ortaya çıkarmıştır. Devasa beşgen ve altıgenlerin oluşturduğu geniş yüzeyli alanların kapatılması için, yarı şeffaf malzemeye ihtiyaç duyulmuştur. Florin esaslı plastik olan etilen tetrafloroetilen (ETFE) bu yüzeylerin kaplanması için en uygun malzeme olarak seçilmiştir. Hem hafif hem de pratik olması tercih sebebidir. Eden Projesi sadece bir sera olmakla kalmamış, kendi felsefesini ortaya koymuş bir sürdürülebilir yaşam örneğidir.

''Yapının bir sera olduğu ve azami derecede güneş ışığına ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde daha az çelik kullanılarak daha şeffaf hale getirilen bu sistemle istenen güneş ışığı miktarı ve ısının elde edilmesi çok daha kolay olmaktadır. Nemli Tropik Biyom’u (Humid Tropic Biome) kaplayan yapının, seranın içinde bulunan havadan daha hafif olması, bu malzemenin ortaya koyduğu bir başka avantajdır.'' (Pawlyn M., 2011)

 

Dünya’da biyomimikri üzerine çok fazla tasarım yapılmıştır. Türkiye'ye baktığımızda ise daha yeni olan bu kavram, ilk duyduğum andan itibaren beni büyülemiş ve bu konuda yazı yazmaya itmiştir. Bu tasarım biçimini anlar ve daha fazla benimseyebilirsek bize açtığı yolların ucu bucağı olmadığını görürüz. Hatta Michael Pawlyn’a göre İstanbul gibi trafiği ömür törpüsü olan büyükşehirlerde bile trafik sorununu çözebiliriz. Bana sorarsanız bizlerin bu konuda daha fazla bilgi sahibi olması ve çevremizdekilerde bilinç oluşturması gerekmektedir. Doğa ihtiyacımız olanı, bize vermeye devam edecektir. Bizim de gün geçtikçe ciddi sorunlarla karşı karşıya kalan dünyada , doğada kulak vermemiz ve onu görmezden gelmememiz gerekmektedir. Sevgiyle kalın.


BONUS: Michael Pawlyn'ın bana ilham veren ve sizede ilham vermesini umduğum biyomimikri ile ilgili konuşması:



Şule Nur TORUÇ




Kaynaklar

Pawlyn M., 2011. “Biomimicry in Architecture”, ISBN: 978-1-8594-6375-8, RIBA Publishing, UK.

Gruber P., 2011.“Biomimetics in Architecture: Architecture of Life and Buildings”, ISBN: 978-3-7091-0331-9, Springer Wien New York, ABD.

Shimomura M., 2010. “The New trends in Next Generation Biomimetics Material Technology: Learning from Biodiversity”, Quarterly Review No: 37, s. 53-75.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page